Donald Trump
Tarih

Trump’ın Siyasi Stratejileri: Popülizm, Medya ve Hukuk İlişkisi

Donald J. Trump, 21. yüzyıl Amerikan siyasetinde en çok tartışılan ve en fazla etkide bulunan figürlerden biri haline gelmiştir. Sadece siyasi pozisyonlarıyla değil, popülist retoriği, medya stratejisi ve hukuk sistemine yaklaşımıyla da çok sayıda akademik tartışmanın merkezine oturmuştur. Bu yazıda Trump’ın siyaset sahnesindeki çıkışını, bu üç temel stratejik boyut üzerinden analiz edeceğiz: popülizm, medya ve hukuk. Trump’ın bu üç alanı nasıl iç içe kullanarak hem destekçileriyle duygusal bir bağ kurduğu hem de kurumsal sınırları zorlayarak iktidarını nasıl pekiştirdiği gösterilecektir.


1. Popülizm: Halk vs. Elit Karşıtlığı

Popülizm, siyasi literatürde “halk ile yozlaşmış elitler arasındaki ayrımı temele alan bir ideoloji” olarak tanımlanır (Mudde, 2004). Trump, 2016 başkanlık kampanyasından itibaren bu dili özümsemiş ve seçmenle doğrudan bağ kurabileceği bir populist çerçeve kurmuştur.

Trump’ın popülist dili, çoğu zaman “sistemin dışladığı halk” vurgusuyla yüklenirken, Washington’un geleneksel siyaset kurumlarını hedef alarak köklü bir değişimi vadetmiştir. “Drain the swamp” (Çamurlu bataklığı kurutun) sloganı, bu stratejinin en bilinen örneklerindendir (Kellner, 2016).

Trump’ın popülizmi sadece Amerikan sistemine değil, aynı zamanda küresel popülizm dalgasına da eklemlenir. Laclau’nun popülizm teorisine göre, halkın düşman olarak konumlandırılan bir “öteki” üzerinden anlam kazanması, popülist liderin karizmasını pekiştirir. Trump bu ötekiyi, çoğunlukla göçmenler, medya ve demokratlar olarak çizmiştir. Bu düşmanlaştırıcı söylem sayesinde kendi tabanına mutlak bir sadakat yaratmayı başarmıştır.

Trump’ın söylemlerinde sıkça görülen tehdit dilinin ardında, Ernesto Laclau’nun “boş gösteren” (empty signifier) kavramına da uygun şekilde, halkın her tür sorununu çözebileceği iddiası saklıdır. “Make America Great Again” sloganı, kime göre neyin eksik olduğu konusunda belirsiz olsa da, birçok kesim tarafından sahiplenilmiştir.


2. Medya: Görünürlük, Manipülasyon ve Doğrudan Erişim

Trump’ın medya stratejisi iki aşamalıdır: geleneksel medyayı hedef göstererek ötekileştirmek ve sosyal medya aracılığıyla doğrudan halka ulaşmak. Özellikle Twitter’ı yoğun kullanması, politik söylemlerini araya aracı koymadan iletmesini sağlamıştır (Ott, 2017).

2016 seçim kampanyası sürecinde Trump, geleneksel medyada 2 milyar dolar değerinde “bedelsiz reklam alanı” elde etmiştir (The New York Times, 2016). Aynı zamanda “fake news” (yalan haber) kavramını politik bir silah olarak kullanmış ve bu terimi medyayla hesaplaşmanın bir aracı haline getirmiştir.

Trump’ın medya dili, duygusal ve çatışmacı türdendir. Hakaret, lakap takma (“Crooked Hillary”, “Sleepy Joe”) gibi küçük düşürücü söylemler, medyada sürekli olarak yer bulmasını sağlamış, bu da görünürlüğü arttırmıştır.

Bununla birlikte, alternatif medya stratejisi özellikle ikinci başkanlık kampanyasında daha da çeşitlenmiştir. YouTube, TikTok, podcastler gibi geleneksel medyanın dışında kalan mecralarda influencerlarla yapılan yayınlar, özellikle genç muhafazakâr seçmenlere ulaşmak için etkili olmuştur. Joe Rogan, Logan Paul gibi isimlerle yapılan dolaylı medya etkileşimleri, Trump’ın medya stratejisinin yalnızca politik değil, kültürel bir fenomen yaratmaya dönük olduğunu gösterir.

Ayrıca Trump döneminde Fox News ile olan karmaşık ilişki, medyanın politik kutuplaşmayı nasıl pekiştirdiğine örnektir. Fox News, Trump’ın birçok yanlış beyanını sorgulamadan yayarken, bağımsız gazeteciler saldırıya uğramış; bu durum medya özgürlüğü ve demokrasinin işleyişi açısından ciddi uyarılar barındırmıştır.


3. Hukuk: Sistemle Savaşmak ve Sınırları Zorlamak

Trump’ın siyasi kariyerinde hukuki süreçlerle ilişkisi çok yönlü olmuştur. Öncelikle hukuk sistemini, rakiplerine baskı uygulamak için bir araç olarak kullanmaya çalışmıştır.

2020 başkanlık seçimleri sonrasında seçim sonuçlarına yönelik açtığı 60’a yakın dava, hukukun Trump tarafından nasıl siyasileştirildiğini gözler önüne sermiştir (CNN, 2021). Öte yandan, yargı mensuplarına ve yüksek mahkeme yargıçlarına yönelik kamuoyu baskısı ve açık eleştiriler, yargı bağımsızlığına zarar vermiştir.

2023 yılında New York Eyaleti tarafından Trump Organization’a yönelik başlatılan mali yolsuzluk soruşturması, Trump’ın hukuki açıdan da zemin kaybetmeye başladığına işaret etmiştir (The Guardian, 2023).

Bunlara ek olarak, Trump’ın Yüksek Mahkeme’ye yaptığı muhafazakâr atamalar, yalnızca başkanlık süresince değil, uzun vadede Amerikan hukuk sisteminin dönüşümüne yol açabilecek bir etki bırakmıştır. Özellikle kürtaj, silah taşıma ve dini özgürlükler gibi kritik konularda yargının alacağı kararlar Trump etkisini taşımaya devam etmektedir.

Trump, hukuk sistemini yalnızca siyasi bir araç değil, aynı zamanda bir “gösteri unsuru” olarak da kullanmıştır. Dava süreçlerini medyada “cadı avı” (witch hunt) olarak tanımlayıp mağduriyet algısı yaratarak taban desteğini konsolide etmiştir.


4. Rötorik ve Gerçeklik: Yalan İnşaları

Trump, “post-truth” (gerçek ötesi) siyasetin en çarpıcı örneğidir. Söylediği bir bilgiyi tekrar tekrar kullanarak, bu bilginin sorgulanmadan kabul edilmesini sağlamıştır (Keyes, 2004).

Washington Post’un analizine göre, Trump görevde bulunduğu 4 yıl boyunca yaklaşık 30.000 yanlış ya da yanıltıcı beyanatta bulunmuştur (Washington Post, 2021). Bu strateji, halkın gerçeklik algısını şaşırtmak ve alternatif “gerçeklikler” yaratmak için kullanılmıştır.

Retorik açısından Trump, sıklıkla duygulara hitap eden basitleştirilmiş anlatımlar kullanır. Uzmanlık ve teknik bilgiye dayalı açıklamalar yerine, öfke, korku ve nostalji gibi duygulara yaslanan söylemleri tercih eder. Bu, halkın karmaşık sorunları basit çerçevelerle algılamasını sağlar.

Örneğin, iklim değişikliği gibi bilimsel gerçekler hakkında şüphe yaratmak için “Çin uydurması” söylemini kullanmak, teknik bir meseleye duygusal ve komplo teorisi yüklü bir yaklaşımı yansıtır.


5. Seçmenle Bağ: Kimlik, Aidiyet ve Korku

Trump’ın tabanını oluşturan seçmen profili, çoğu zaman beyaz, orta-sınıf, küçük şehirlerde yaşayan, göçmen karşıtı ve sistemden memnun olmayan gruplardır (Norris & Inglehart, 2019). Bu kitle, ekonomik kaygılarla kültürel yabancılaşma arasında sıkışmış bir gruptur.

Bu seçmenlerle bağ kurarken Trump, yalnızca siyasi vaatlerde bulunmakla kalmamış, kültürel bir kimlik sunmuştur. “Gerçek Amerikalılar” söylemiyle, belli bir yaşam tarzını ve değerler bütününü meşrulaştırmıştır. Bu değerler arasında hristiyanlık, aile, silah hakkı ve ataerkil yapılar öne çıkmaktadır.

“İşlerinizi çalan Meksikalılar” veya “Çinlilerin getirdiği virüs” gibi söylemler, kitle psikolojisinde bir tehdit algısı oluşturmuş ve liderine sıkı sıkıya bağlı seçmen grubu yaratmıştır. Bu korku dili, aynı zamanda Trump’ın otoriter eğilimlerini de meşrulaştırıcı bir işleve sahip olmuştur.

Seçmenlerle kurduğu bağ, bir tür “lider-kurtarıcı” ilişkisi yaratmış; Trump karşıtı her eleştiri, tabanı tarafından neredeyse kutsal değerlere saldırı olarak algılanmıştır. Bu da onu eleştirilmez ve sorgulanmaz bir konuma taşımıştır.


Sonuç

Donald Trump’ın siyasi başarısını anlamak, popülist söylemi, medya ile kurduğu çok katmanlı ilişkiyi ve hukuk sistemine yönelik stratejik yaklaşımını birlikte değerlendirmeyi gerektirir. Trump’ın siyaset yapma biçimi, sadece Amerika için değil, demokratik kurumları zayıflatan küresel bir eğilimin de yansımasıdır.

Popülist liderlerin yükseldiği bir dünya düzleminde Trump, yalnızca bir Amerikan fenomeni değil, aynı zamanda global siyasi stratejilerin de bir habercisidir. Onun kullandığı söylemler, medya stratejileri ve hukukla kurduğu güç ilişkisi, 21. yüzyıl siyasetinin dönüşen doğasını anlamak açısından temel bir örnektir.


Kaynakça

  • Mudde, Cas. (2004). The Populist Zeitgeist. Government and Opposition, 39(4).
  • Kellner, Douglas. (2016). Media Spectacle and the Rise of Donald Trump. Fast Capitalism, 13(2).
  • Ott, Brian L. (2017). The age of Twitter: Donald J. Trump and the politics of debasement. Critical Studies in Media Communication, 34(1).
  • CNN. (2021). Trump’s election lawsuits: What you need to know. cnn.com
  • The Guardian. (2023). Trump Organization found guilty in tax fraud scheme. theguardian.com
  • The Washington Post. (2021). Trump made 30,573 false or misleading claims as president. washingtonpost.com
  • Norris, Pippa & Inglehart, Ronald. (2019). Cultural Backlash: Trump, Brexit, and Authoritarian Populism. Cambridge University Press.
  • Keyes, Ralph. (2004). The Post-Truth Era: Dishonesty and Deception in Contemporary Life.
  • NYTimes. (2016). $2 Billion Worth of Free Media for Trump. nytimes.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir