
Giriş
İkinci Dünya Savaşı (1939–1945), yalnızca bir askeri çatışma değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve ideolojik krizlerin bir ürünüydü. Savaşın kökleri, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan Versay Antlaşması, Weimar Cumhuriyeti’nin zayıflıkları, ekonomik krizler ve özellikle antisemitizmin yükselişiyle yakından ilişkilidir.
Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedilmesiyle milliyetçi görüşün baskınlığı, yanı başlarında Sovyetler Birliği’nin Bolşevik Devrimi, savaşın kaybedilmesi nedeniyle ortaya çıkan ekonomik krizler, radikal söylemlerin ortaya çıkmasına ve toplumda karşılık bulmasına neden olmuştur. Milliyetçilik ve tek adam söylemlerinin bir toplumu dünya savaşı başlangıcına neden olacak noktaya getirmesi, bugün bizlere “en çok” demokrasiye sahip çıkmamızı öğütleyen bir ders niteliğindedir.
1. Birinci Dünya Savaşı Sonrası Almanya
1919 Versay Antlaşması, Almanya’ya ağır savaş tazminatları ve askerî sınırlamalar getirdi. Bu durum, Alman kamuoyunda “onur kırıcı” olarak algılandı ve Weimar Cumhuriyeti hükümetleri “hain” olarak damgalandı1. Bu durumda olan hükümetin iktidarda çok da uzun süre dayanamayacağı, radikal söylemlere yenileceği tamin edilmesi zor bir durum değildi.
Milliyetçi sağ çevreler, Almanya’nın cephede yenilmediğini, savaşı “içerideki hainler” yüzünden kaybettiğini iddia etti. Sosyal demokratlar, komünistler ve özellikle Yahudiler bu efsanenin hedefi oldu2.
Bir diğer yandan 1920’lerin başında hiperenflasyon, 1929 Büyük Buhranı ise işsizlik ve yoksulluğu artırdı. Bu krizler, milliyetçi sağın “Versay ve iç düşmanlar yüzünden çöktük” söylemini güçlendirdi3. Yoksulluk, toplum içinde sermayeyi elinde bulunduran Yahudilere olan öfkenin de artmasına neden oldu. Yahudilere öfke bununla sınırlı değildi. Rusya’daki Bolşevik Devrimi (1917), Almanya’da da işçi hareketlerini cesaretlendirdi. Milliyetçi çevreler, komünizmi Yahudilerle özdeşleştirerek “Judeo-Bolshevism” (Yahudi-Bolşevizm) mitini inşa ettiler4. Bu dönemden sonra Yahudilerin toplumdan dışlanması çalışmaları hız kazandı.
2. Yahudi Düşmanlığının Kökenleri
“Judeo-Bolshevism” Miti
Naziler, Yahudileri Bolşevizmle özdeşleştirdi. Troçki gibi Yahudi kökenli bazı Bolşevik liderler, tüm Yahudi toplumunu “komünizmin temsilcisi” gibi göstermek için kullanıldı. Böylece Yahudiler hem sağcı milliyetçiler hem de muhafazakâr elitler için “çifte tehdit” haline geldi5.
Ekonomik Antisemitizm
Yahudiler, bankacılık, ticaret ve entelektüel mesleklerdeki varlıkları nedeniyle kıskançlık ve nefretin hedefi oldu. Kriz dönemlerinde “uluslararası finansı kontrol eden Yahudi” imajı öne çıkarıldı. Oysa çoğu Yahudi orta sınıf ya da alt sınıfta yaşıyordu; propaganda, küçük örnekleri genelleyerek toplumsal öfkeyi körükledi6.
Kültürel ve Tarihsel Arka Plan
Antisemitizm Almanya’da yeni değildi. 19. yüzyıldan itibaren dini ve kültürel önyargılar vardı. Ancak Birinci Dünya Savaşı sonrası krizler, bu önyargıları ideolojik bir devlet politikası haline getirdi.
3. Nazi Partisi’nin Yükselişi
Kuruluş ve Program
Nazi Partisi (NSDAP), 1920’de 25 maddelik bir program ilan ederek milliyetçi ve antisemitik söylemlerini açıkça ortaya koydu. Bu programın merkezinde üç temel tema vardı: Versay Antlaşması’na karşı çıkmak, Yahudileri dışlamak ve Alman ulusunu yeniden yüceltmek. Ancak “yeniden yüceltme” yalnızca siyasi veya ekonomik bir kalkınma projesi değildi; aynı zamanda “saf Alman ırkının inşası” düşüncesi üzerine kuruluydu.
Parti, Alman halkının biyolojik ve kültürel açıdan “üstün” olduğu fikrini benimseyerek, ırksal saflığı devlet politikasının merkezine taşıdı. Bu bağlamda antisemitizm, programın yalnızca bir parçasıydı. Zamanla hedef genişledi; Çingeneler (Romanlar), zihinsel ve bedensel engelliler, kronik hastalar ve rejime muhalif görülen diğer toplumsal gruplar da “yaşamaya değmez” olarak damgalandı.
Bu dışlama politikası, Nazi ideolojisinin temel dayanağı olan ırkçı dünya görüşünün (völkisch düşünce) bir yansımasıydı. Parti propagandası, Alman toplumunu “hijyenik” ve “sağlam” bir bedene benzetiyor; bu bedeni zayıflatan her unsurun ortadan kaldırılması gerektiğini savunuyordu. Dolayısıyla yalnızca Yahudiler değil, “Alman kanını kirlettiği” düşünülen tüm gruplar, bu ideolojinin hedefi haline geldi.
Ayrıca Nazi Partisi’nin programı, yalnızca dışlayıcı değil, aynı zamanda totaliter bir yeniden yapılanmayı da öngörüyordu. Bireysel özgürlükler, farklılıklar veya çoğulculuk yerine, tek bir ulusal kimlik ve tek bir ideolojik çizgi dayatılıyordu. Bu durum, 1933 sonrası dönemde yürürlüğe giren yasalarla (örneğin 1935 Nürnberg Yasaları) kurumsallaştırılarak milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkiledi.
Sonuç olarak, NSDAP’nin 1920 programı, yalnızca bir siyasi manifestodan ibaret değildi; ileride soykırıma ve sistematik dışlamaya dönüşecek olan ırkçı bir devlet düzeninin yol haritasını çiziyordu7.
Paramiliter Güçler: SA ve Propaganda
SA (Sturmabteilung), yani “Fırtına Birlikleri”, Nazi Partisi’nin sokak gücü olarak işlev görüyordu. Eski Freikorps geleneklerinden beslenen bu paramiliter yapı, özellikle 1920’lerin başından itibaren sokak çatışmalarıyla tanındı. Weimar Cumhuriyeti’nde sosyalist ve komünist gruplar da kendi milislerine sahipti; SA bu karşıt gruplarla düzenli çatışmalara girerek kamuoyuna “Nazi Partisi’nin Alman düzenini koruyan bir güç” olduğu izlenimini verdi.8
SA’nın varlığı, sadece fiziksel şiddet değil, aynı zamanda psikolojik üstünlük kurmayı da hedefliyordu. Nazi mitinglerinde disiplinli yürüyüşler, üniformalar ve bayrak törenleri, kitlelere otorite ve birlik mesajı veriyordu. Bu gösteriler, Weimar’ın istikrarsız demokrasisi karşısında güçlü ve kararlı bir alternatif arayan geniş halk kitleleri üzerinde derin etki bıraktı.
Hitler, propaganda sanatını ustalıkla kullandı. Kitle toplantıları, radyo konuşmaları, afişler ve gazeteler aracılığıyla milliyetçi öfkeyi sürekli diri tuttu. Joseph Goebbels’in yönettiği propaganda bakanlığı, Yahudileri ve komünistleri “Alman milletinin düşmanı” olarak sunarak antisemitizmi kitlesel nefretin merkezine yerleştirdi. Böylece SA’nın sokaktaki şiddeti, Nazi ideolojisinin propagandadaki diliyle birleşerek siyasi meşruiyet kazandı.
SA ayrıca, Nazi Partisi’ne katılan genç erkeklere aidiyet duygusu ve “kahramanlık” imajı sunuyordu. Bu gençler, işsizlik ve belirsizlik ortamında, SA aracılığıyla kendilerini önemli bir ulusal davanın parçası olarak hissediyorlardı. Dolayısıyla SA yalnızca bir baskı aracı değil, aynı zamanda Nazi Partisi’nin toplumsal tabanını genişleten bir örgütlenme mekanizmasıydı.
Ekonomik Krizin Etkisi
1929’da başlayan Büyük Buhran, Nazi Partisi’nin yükselişinde bir dönüm noktası oldu. Almanya, Birinci Dünya Savaşı sonrası zaten ekonomik olarak kırılgandı; Versay Antlaşması ile dayatılan savaş tazminatları ülke ekonomisini zorluyordu. Buna rağmen 1924–1929 arasında uluslararası krediler (özellikle ABD’nin Dawes Planı çerçevesindeki borçları) sayesinde görece bir istikrar sağlanmıştı. Ancak Wall Street’in çöküşüyle birlikte bu krediler aniden kesildi ve Alman ekonomisi çöküşe sürüklendi.
İşsizlik 1930’da 3 milyondan, 1932’de 6 milyona yükseldi. Bu, iş gücünün yaklaşık üçte birine denk geliyordu. İşsizliğin en çok gençleri ve orta sınıfı vurması, Nazi Partisi’nin söylemini daha cazip hale getirdi. Parti, iş ve ekmek vaat eden sloganlarla geniş halk kitlelerine seslendi. Nazi mitinglerinde “işsizliğe son verecek tek gücün Hitler olduğu” propagandası yapıldı.
Bu dönemde küçük esnaf, köylüler ve geleneksel orta sınıf (Mittelstand), ekonomik baskılar nedeniyle en fazla kaygı duyan gruplardı. Bu gruplar, komünist partinin yükselişinden de korkuyordu. Nazi Partisi, hem ekonomik krizden kaynaklanan umutsuzluğu sömürerek hem de antikomünist söylemiyle bu kesimleri yanına çekti.
Ekonomik kriz, antisemitizmin de yoğunlaşmasına zemin hazırladı. Naziler, Yahudileri “uluslararası finansın temsilcisi” ve “ekonomik krizin sorumlusu” olarak hedef gösterdi. Bu söylem, işsiz kalan kitlelerin öfkesini soyut bir düşmana yönlendirdi. Böylece gerçek ekonomik sorunların (kredi bağımlılığı, küresel kriz, yapısal işsizlik) üzeri örtülerek toplumsal nefret, Nazi ideolojisine kanalize edildi.
Büyük Buhran, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir kriz de doğurdu. Weimar Cumhuriyeti hükümetleri art arda çöktü; istikrarsız koalisyonlar yönetimi sürdüremedi. Demokratik parlamentonun etkisizliği, otoriter çözümleri daha cazip hale getirdi. Hitler ve Nazi Partisi, bu ortamda kendilerini “güçlü, tek sesli, kararlı” bir alternatif olarak sundu.
Sonuç olarak, 1929 sonrası ekonomik çöküş, Nazilerin kitlesel tabanını genişleten en önemli etkenlerden biri oldu. Hitler, yalnızca ulusal bir yeniden doğuş vaat etmedi; aynı zamanda ekonomik istikrarsızlığın çaresiz bıraktığı milyonlara “somut bir çıkış yolu” sunduğunu iddia ederek iktidara giden yolu açtı9.
İktidara Geliş
1930 seçimlerinde Nazi Partisi oylarını hızla artırdı. 30 Ocak 1933’te Cumhurbaşkanı Hindenburg, Adolf Hitler’i şansölye atadı. Kısa sürede Reichstag Yangını bahane edilerek muhalefet susturuldu ve 1933 Enabling Act ile Hitler diktatör yetkiler elde etti10.
4.1 Yayılmacı Politikalar
1938’de Avusturya ilhak edildi (Anschluss), Çekoslovakya’nın Sudet bölgesi alındı. Batı devletlerinin “yatıştırma politikası” Hitler’i cesaretlendirdi11. 23 Ağustos 1939’da Almanya ile Sovyetler arasında saldırmazlık paktı (Molotov-Ribbentrop Paktı) imzalandı. Gizli protokolle Polonya ikiye bölündü12.
Yükselen bu tansiyon sonrasında Almanya’nın Polonya’yı işgali, İkinci Dünya Savaşı’nın resmî başlangıcı oldu. İngiltere ve Fransa 3 Eylül 1939’da Almanya’ya savaş ilan etti13.
İkinci Dünya Savaşı, yalnızca Polonya işgaliyle başlamadı. Arka planda Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı ulusal aşağılanma, milliyetçi sağın geliştirdiği “sırtından bıçaklanma” efsanesi, ekonomik krizler ve antisemitizm vardı. “Yahudi-Bolşevizm” miti ve ekonomik antisemitizm, Nazi propagandasının en güçlü silahlarıydı. Bu ortamda yükselen Nazi Partisi, 1933’te iktidara gelerek Avrupa’yı yıkıma sürükleyecek süreci başlattı.
İlerleyen yazılarda parçalar halinde İkinci Dünya Savaşı’na ilişkin farklı bilgileri de yazıyor olacağım.
The Holocaust Explained, The Effects of the First World War on Germany.
https://www.theholocaustexplained.org/the-nazi-rise-to-power/the-effects-of-the-first-world-war-on-germany
Wikipedia, Stab-in-the-Back Myth.
https://en.wikipedia.org/wiki/Stab-in-the-back_myth
United States Holocaust Memorial Museum (USHMM), Aftermath of World War I and the Rise of Nazism, 1918–1933.
https://www.ushmm.org/learn/holocaust/aftermath-of-world-war-i-and-the-rise-of-nazism-1918-1933
USHMM Encyclopedia, Communism and Nazism.
https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/communism-1
Cambridge University Press, Jewish Capitalists, Jewish Bolsheviks: Conspiracy Thinking and Modern Judeophobia.
https://www.cambridge.org/core/journals/modern-intellectual-history/article/jewish-capitalists-jewish-bolsheviks-conspiracy-thinking-and-modern-judeophobia/039059935D8C8D0531DD49B5C5E08D36
Wikipedia, Economic Antisemitism.
https://en.wikipedia.org/wiki/Economic_antisemitism
USHMM Encyclopedia, The Nazi Rise to Power.
https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/the-nazi-rise-to-power
The Holocaust Explained, Paramilitary Groups in Weimar Germany.
https://www.theholocaustexplained.org/the-nazi-rise-to-power/the-effects-of-the-first-world-war-on-germany
USHMM, The Great Depression and the Rise of Nazism.
https://www.ushmm.org/learn/holocaust/aftermath-of-world-war-i-and-the-rise-of-nazism-1918-1933
USHMM Encyclopedia, Hitler Becomes Chancellor.
https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/the-nazi-rise-to-power
Wikipedia, Munich Agreement.
https://en.wikipedia.org/wiki/Munich_Agreement
Wikipedia, Molotov–Ribbentrop Pact.
https://en.wikipedia.org/wiki/Molotov%E2%80%93Ribbentrop_Pact
USHMM Encyclopedia, Germany Invades Poland.
https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/germany-invades-poland